4 Şubat 2011 Cuma

Normal

hep farklı oldugumu dusunmustum

hep bıraz sacma bı ınsandım kendım ıcın.belkı bır gun normal halktan bırı olurum dıye bekledım ama hıc olmadı.hep bıraz daha femınen hıssettım.ne bıleyım ornek aldıgım ınsanlar hayatlarına hep yalnız devam etmıslerdı onemlı sozlerıv ve ortaya koydukları eserlerı vardı.onlardan olmayı denedım ama kendım olmak ıstıyordum.bır gun tum dunya adımı duyacak.gunduz kopegımı gezdırıp bır yuruyus yapacagım ve elımde kahvemle dergıye gıdecegım.bır telefonla fotograf makınemı alıp meydana gıdecegım yapılması gereken o kadar cok ısım olacakkı yorulmayacagım sonra haftasonu kafamı dınlemek ıcın parıse ucacagım.her aksam 5te cocuklarımı okullardan alıp evıme donecegım sakın ama kalabalık bır sehrım olacak.dızılerde fılmlerde gordugumuz o normal hayatlardan gelıyo kulaga degıl mı.asık olacagım ve farklı olacak o zaman.

normal olmak ıcın asık olmayı bekledım.baktım olmuyor ıcımdekılerı cızmeye calıstım guzel olmadıgını gorunce yazdım betımlemeye yetmedı kalemım kalbımdekılerı.sonra normal bır ınsanın hıc dusunemeyecegı seyler yazdım.hep daha femınen olacaktım ya olmadı ıste.hanı kadın gıbı kadın.olmadı.gucluydum farkındayım.herkesın olup bıttıgı seylere sadece burnumun altından bakıyordum.

sonra bir sabah kendimi verandada aglarken buldum ne kadar normal degil mı...dusuncelerımın bır onemı yoktu.pesımde onumde ve yanımda ınsanlar vardı o kadar yuce gozuktugumu zannedıyordum kı

ama bır gun yanlız kalıp aglayınca fark ettımkı hepsı aslında kendı derdındeymıs

ne kadar normal degıl mı

ama ben buna aglamıyordum

bır gun dusledıgım hayatı yakalayacagımdan hala emınım

bır gun

sonra bır baktım bır aksam masadakı sohbet cok yakın bana kendımı attım ve konustum

meger ne kadar aynıymısız

sonra normal oldugumu anlamaya basladım

aslında herkes farklı ama herkes aynı seylerı donem donem yasıyo

oh be dedım normalmısım basbaya kadın gıbı kadın ıste ve gucun zayıflıgın onemı yokmus cunku herkes aynıymıs

cesıt cesıt aynı...

Hani hayal kurar gibi

Ne zaman atesler icinde uyansam yanimda seni buluyorum
Aci sicakligi vuruyo yuzume nefesinin tam alistigimi dusunurken
Hayalin canlaniyo ve gozumun onunde bitiyosun
Nefesin carpiyo yuzume
Ne zaman bir gece atesler icinde uyansam
Yanimda seni buluyorum
Yanimdasin burdasin iste
Ne kadar inkar etsende sen baska bi dunyada yasadigini soylesende
Burdasin
Sesim kisiliyor sessizliginden
Avaz avaz aglamak
Nemli yuzunde elimi gezdirmek suskunlastiriyor bedenimi
Duvarlarla konusuyorum
Ne zaman atesler icinde uyansam
Yanimda sen
Uyandim uyanigim iste
Gelebilir konusabilir telefonumu caldirabilirsin
Mesaj da yollasan olur
Sadece yasadigimdan emin ol
Yasadim diyemesemde
Cunku ben ne zaman atesler icinde uyansam yanimda seni buluyorum
Boncuk boncuk terlerimin sicakligi aydinlatiyor zifiri
Ve ufukta sen kapinin onunde durmus sadece beni izliyorsun
Korkma odaya girmeye
Dipsiz kuyu degil ya duslerim
Cikarsin girdigin gibi
Yap bildigin gibi
Ve hatta birakip gitigin gibi
Ciksan gitsen gunun birinde
Geldigin gibi sessizce
Birakip gitsen gunun birinde dur diyemem sanmiyorum
Yalvaramam gitme diye ne kadar istemesemde
Hersey gelecekte
Ve sadece fragman gibi beliriyor gozumun onunde uflesem duman gibi
Gidermi??
Ufleyemem sanmiyorum
Ama ben ne zaman bir gece
Uyansam atesler icinde
Yanimda
Seni buluyorum

19 Haziran 2010 Cumartesi

degisimin parcasi

kaybetmeyi korktugum icin sevmedim
kimi sevdiysem arkami donup bakkala gitsem
yerlerinde bulamadim
komsuya bakacagim diye ciktigimda ellerimi kaybettim
ekmek alacakken karsi bakkal muarremden gozlerimi yitirdim
ve bir gun o kadar azaldım ki
bir tek kalbim benimle olsun diye kimseyi sevemedim
kimi sevdiysem gittiler
ya da ben gitttim

sevmeyi mi birakacaksin gitmeyimi dediler
ben gitmeyi sectim
yine sevdim
yine kaybettim

sevmeyi mi birakacaksin gitmeyimi dediler
ben sevmeyi sectim
onlar benden once gittiler

geri dondugumde yoktular ve belki hic olmayacaklardi
nerede ne yaptiklarini bilmeyecektim
eski yuzler tanidim
ve bi cogu sevmeyi hic tatmamislardi
acidim onlara
ama aslinda
icten ice bu merhametim kendimeydi
ben hic sevemedim
beni hep korkuttular

ne zaman kalpten sevsem
yol cikar diye korkarim simdi
ve geri geldigimde orada olmayacaklar

bazen dusunurum yanlis yere mi geri donuyorum diye
bunu sorduklarim bana insanlar degisir dediler
belki yok sandiklarim aslinda degisenlerdi derim
bunu soylediklerim bana degisenler giderler dediler

degistirenleri sorgulamaya kalktim
degisimin bi parcasi oldum
kanat taktim uctum
ama simdi diyarimi bilmiyorum

ben hic sevemedim anne
beni hep degistirdiler

15 Haziran 2010 Salı

baslik

oysa sadece sevdim...
ben seni acı çekmek için sevdim
aşk değildi nefret değildi bildiklerim
elime bir kağıt aldım bir de kalem
sen değildin çizdiklerim...


ve bir gün adını fısıldamamaya başladı
her sonbahar düşündüklerim
ağladım çok ağladım
bir daha geri dönmeyecek
uçurtma oldu kağıdım, kalemim
ben seni çölde yağmur gibi
kör karanlıkta ayık meltem
tüm bengilim düşlerim gibi
kimseyi sevmediğim kadar
çok ama çok daha sevmiştim seni
bir daha geri dönmeyecek
çünkü ben seni, ben seni...

ben seni acı çekmek için sevdim...


mutlu etmeyecek biliyordum
hep bir zehirdi her tebessüm
çünkü sonu vardı, bitecekti biliyordum
her tatlının acısı, düşlerimin kararması..
gökkuşağının yok olması gibi sevdim
benseni acı çekmek için sevdim..
BİLİYORDUM !!


biliyordum ama
seni beklerken başladı yağmur
bir meltem durdu önümde
kuru yapraklar savruldu benzimde
belki son değildi biliyordum

gökkuşağı çıktı ardından
çok renkliydi belki
beni ağlatabilecek kadar
oysa bu ilk değildi biliyordum

aslında..
aslında senin için ilkti
senin için ağlamam
belki yalan
koskoca bi yalan
asla doğru da değildi biliyordum

bir saray gibiydi matemli
kimine göre bir bayramdı hüzünlü
ama ağlatmayacaktı kimseyi
bu kadar duygusuzdu biliyordum

biliyordum evet, ancak hiç yaşamamıştım
'aşk' değildi sanmıştım, ne yalan, ne doğru
ve şimdi birçok şey iöğrenmişim
herşeyi sadece sandığımı biliyormuşum
yeterdi
birtek
seni sevdiğimi
bilseydim...

sahnem dizelerim

Karanlık, çok karanlık! Neredeyim ben? Hastane mi? Niye ama?
Doktor Bey bakar mısınız?

“Hocam gelin lütfen,hasta gözlerini açıyor.Bakın söylemiştim, olası bir felçten farklı, sadece konuşamıyor ve yürüyemiyor.Aslında bizi duyabiliyor bile.”

Ne konuşamaması ahmak! Sen neler zırvalıyorsun? Hey sen doktor! Aklı başında birine benziyorsun.Neler oldu, evime ne zaman dönüyorum? Milyn tane provam var benim, gösterim çok yakın! En son arabamdaydım ve bir anda etraf bulanıklaştı. Hiçbir ses hatırlayamıyorum.

“Aferin evlat haklısın.Göz bebeği hareket halinde, görebiliyor ve ışığa da tepkisi çok kuvvetli…”

Tabi ki görüyorum.Çek şu feneri doktor gözümü alıyor!

“İsminizi bana söyleye bilir misiniz bayan?”

Ah…Sonunda, memnun oldum ben İlke Beyaz.Sahne oyuncusu, balerin ve aynı zamanda amatör şairim.Şimdi neden burada olduğumu bilmek istiyorum.

“Dediğim gibi şefim, konuşamıyor.”
“Evet, peki ya elleri?”
“Onlar normal fonksiyonunda ama bir daha konuşamayabilir…Yürüme refleksi ise belki uzunca bir fizyoterapiden sonra yerine gelecektir.”

Şaka mı yapıyorsunuz? Ben İlke Beyaz dedim.Demiştim!

“Bayan ne olur ağlamayın! Kesin bir kanı yok ortada.Şimdi size soracaklarıma cevabınız evet ise bir kez, hayır ise iki kez göz kırpın.”
“Tam izah etmek gerekirse; parmak hareketlerinin zayıflığından ötürü yazı da yazamaz.BU yöntem çok daha iyi şefim”
“Başlıyorum o halde…Devlet tiyatro oyuncusu İlke Beyaz, 38 yaşında, evli ve iki çocuk annesisiniz? Beni duyabiliyor musunuz?”

Tahminim kadar zor değilmiş.Bir kez kırptım gözlerimi.EVET!

Yürüyemeyecek miyim?Konuşmak yazmak da olmayacak.Bale, sahne, şiirlerim? Ben size yıllarımı verdim.Böyle mi bırakacaktınız beni?Asla! İnat edeceğim size.Nefret değil sevgimden olacak inadım.

Doktorun elindeki de ne, bir ayna? İfadesiz boş bir İlke göreceğim yansımasında…

Kapatın gözlerimi bakmayacağım.
Ey siz perdeler kapanın!
Kapanın ışıklar, siz neşe yuvaları
Reddediyorum, bu sahneyi görmeyeceğim!
Sonunda yalnızım.Sahnem, dizelerim sizi kastetmemiştim.Ne diyordu anons?
Hmm …Doktor İzzet Aksoy! Memnun oldum doktor.Uzun süre burada olacağım anlaşılan.

Bırakmayın burada, korkarım ben
Rüzgar uğuldar, yağmur çiselerken.
Gitmeyin yanımdan!
Düşüncelerle konuşursam
Çok yalnız kalırım.
Siz duymayın ne çıkar?
Ben yine de haykırırım!

Saat gece yarısını çoktan geçmiş.Güneşi bekleyeceğim.Kalemi tutana, sahneye çıkana kadar.Güneşi bekleyeceğim!
Yıllarca o kadar rol aldım, binlerce ruha büründüm.Şimdi kendim bile olamıyorum…
Doktorun her gelişini sayar oldum.
Göz kırpmayla şiir mi yazılırmış? Hemşire çok kararlı görünüyordu.Bana alfabeyi sayacak, ben de istediğim harfte göz kırpıp durduracağım.Aslında düşününce…Neden olmasın?
Doktorları dinliyorum, kapı eşiğinde konuşulanlar orada kalmıyor.Hastalardan ve çoğu kez ölümden bahsediyorlar.Olmaz! Bir daha onları dinlemeyeceğim.

Yaşayacağım her şekilde,
Kanadı kırık kuş gibi
Bir kuyuya düşsem…
Yaşayamaz mıyım sanki?
Koşacağım adeta.
Uçacağım uçurtmalarla,
Yarışacağım kuşlarla.
Yaşayacağım ben!

Tekerlekli bir iskemlem var şimdi.Alıştım da velede.Nasıl yürütüyor beni.
Şiir de güzel gidiyor, şimdiden elliyi buldu.Bu hızla yazarsak kitap bile çıkarabilirim.Hem artık evden gidip gelecekmişim fizyoterapiye.Evi değil, ben sahnelerimi istiyorum. Sahnelerimi, sahnelerimi!

“Sah-ne-le-ri-mi”
“Doktor Bey, şefim! Hasta konuştu.İlke Hanım konuştu!Yemin edebilirim ki
“Sahnelerim” dedi, orayı istiyor.Ama şaşılacak irade doğrusu.İki aydır tek kelime edemeyen hasta böyle uzun bir kelime söyledi.”

İki ay oldu demek.Anlaşılan hiçbir akşamı saymamışım o günden bu yana…

Saymadım akşamları
Bekledim bir tek güneşi,
Döneceğini biliyordum!
Biliyordum beni sevdiğini
Dizeleri, sahneleri…



Güneş de döndü, dizeler de.Giden kolay dönmezmiş, olur mu öyle şey? Sahnelerim de dönecekler!Şiir yazmama engel olmadığı gibi dans da edeceğim.Parmaklarım reddetmiyor kıta’ları.Reddetmemeli ayaklarım da dansı!Sadığım elbet tekerleklere.Ama olmuyor eskisi gibi…

Günler hızlı geçiyor.Her saniyenin anlattığı, öğütlediği bir şeyler var.
Tam yürüdüğüm söylenemez ama kalkabiliyorum ayağa.İhanet etmeyeceğini biliyordum ya dizelerin, sahneler de etmedi.Çok cana yakın değil belki ama her gün onlarla dertleşmeye gidiyorum.Artık benim rollerim bambaşka!Kendim olamıyorum da yanımda bütün maskeler.Dans edemezken kendim olmamı bekleyemezsiniz!Tek acıyan yaram bu.
Hatırlayamadığım araba kazamdan 9 yıl geçti.Belki de 10…Yeniden yazmaya başlayalı
8 yıl oldu.Konuşmaya başlamadım, hiç susmamıştım ki.Ama ciddi biçimde beni kolayca duymaları 6 seneyi devirdi.Ya da duyduklarını sanmaları…Belki de hala duymuyorlardır.Bilmiyorum…Yaşadıklarımı yazsam da okuyamazlar! Çünkü ilmiğin ucunda ‘Hissetmek’ var.Kırmızıda ateşi, mrda gücü, mavide buzu hissetmek…Mavide gökyüzünü…

Düşünmek var beyazı
Hissetmeliyiz hayatı
Engel bilmemek var
Uçurmaksa uçurtmaları…

Gökkuşağının 8 renk olduğunu bilip binleri hissederiz.Görürdüm ayaklarımı kullanamayacağımı bilirdim.Duyardım dizeleri, yazamayacağımı bilirdim.Sanardım! Yürüdüm de, yazdım da…
Engel görmek bir sınır değil.Somut diyemeyiz.Öyleyse bizim uydurduğumuz bir histir engel.Hisleri de yıkabiliriz!

Bıraktım iki tekerleği de
Onun yerine
İki kanat aldım,
Taktım omuzlarıma.
Siz benim engelimsiniz karanlığa!

Daha bir barıştım hayatla şimdi
Nefes alıyorum daha derin
Önceden alamadığımı fark ettim
Siz olmadan
Sahnem, dizelerim…
Daha değerli her şey şimdi!

cansu bir kelebekti

Hayatta herkesin bazı idealleri vardır. Birbirinden çok farklı da olsalar, hepsi kusursuz bir yaşamı hedefleyen adımlardır. Bazısı amacına ulaşmış, bazısıysa sürekli önüne çıkan engellerden söz etmektedir.


Şimdi anlatacaklarımı ister bir öykü, ister bir masal olarak adlandırın. Bu küçüğün idealleri herkesinkinden çok daha farklıydı. Amacı bile başka yöne dümen çeviriyordu. Hayatı boyunca içindeki gülücüklere güvendi. Tiyatrodaki kahkahalar son bulsa da perdeyi kapatmamak için inat ediyor, Ağustos sıcağında içindeki umut ve inançla serinliyor, özgürlüğü sımsıkı ellerinde tutuyordu.


Cansu’ydu o, can suyuydu herkesin. Omzuna düşen altın bukle saçları, engin denizler gibi mavi gözleri, kiraz parçası dudakları ve güneşle parlayan kırmızı yanakları vardı. Her bebek gibi ağlamazdı. İki yaşına bastıktan bir süre sonra kalbinde delik olduğu anlaşıldı. Oysa bu ona herkesten farklı yaşadığını, bunun olağanüstü olduğunu hissettiriyordu.


On altı yaşını geçtiğinde, Azrail’i görüp ona dil çıkartmıştı. Üç gün geçirdiği ağır komadan sonra bile açabilmişti gözlerini, kalp atışlarını hala duyabiliyordu ve ilk soluğu da o kadar zor olmamıştı… Ters giden tek şey, Azrail bu kadar aşağılanmaya alışık değildi. Cansu’nun iki bacağını birden aldı. Bilmiyordu ya bu Cansu’ya engel falan değil. Hala tutunabilecek iki kolu, Dünya’ya açılan gözleri ve umutla parıldayan gamzeleri vardı. Ayağını yerden kesen sandalyesini hiçbir zaman öç olarak görmedi. O bir yarış arabasıydı. Onunla dertleşiyor, küçük muzipliklerine onu da alet ediyordu. Tek sorunu sokakta ona ve onun gibilerine acıyarak bakanlara, renkli hayatlarını gösterebilme isteğiydi. Kolay değildi.Bir derin soluk daha alabildi ve bir başka soluk…


Böyle gülünemezdi hayata. Kimisi onu deli görerek hastaneye kapatılması gerektiğini öne sürdü.Bu ona bambaşka bir boyut getirdi. Oradaki her hasta bir diğerinin doktoruydu. Konuşarak, anlatarak, belki de sadece dinleyerek. Soruya değil, ardına odaklanmayı öğrendi. Dağın arkasında denizi, ayın ardında güneşi ve her bir insanın tek elinde bile on adet parmağı olduğunu gördü. Elini ışığa tutup, aydınlığa odaklanınca ona gülümseyen tam on adet parmağı vardı…


Hastaneden taburcu olduğunda insanlara yardım etmek istediğini fark etti,Tıp fakültesini bitirdi.Okurken de hayattan dersler çıkarttı.Hiç bir okulda öğretilmeyen, insanın içinde keşfedebileceği bir takım duygulardı bunlar…Kelebek gibi uçabilmek, insanlara el uzatmak, küçücük bir karıncayı örümcekten kurtarmak gibiydi.Doktorların somurtkanlığı sinirini bozuyordu küçük kelebeğin…Onlara da gülmeyi öğretmeliydi!Son nefesimizde yanımızda kıkırdayan birini değil, işinin eri bir doktor görmek isteriz.Oysa aksine kimi insan nasılsa bir gün öleceğimizi düşünür.Önemli olan bunu geciktirmek değil, her anını bir ömür gibi geçirmektir.Doğru ya da yanlışlığını ben savunamam.Çünkü o da bizim için bir engel olacaktır.


Cansu kendi engellerini aştığını düşündüğünde başkalarına yürümeyi, hatta ne olursa olsun koşmayı öğretti.Hayatın size vereceği dersler bittiğinde, siz ona kahkahayı öğretin; bir çocuğun şekeri bittiğinde sabretmesini öğütleyin ona ve işe yarayıp yaramadığını düşünenlere sarılın, ağlayanlara teşekkür etmesi gerektiğini anımsatın!Hayatın palyaçosu olun!Hayır ağlama palyaço her an makyajın akabilir…Tek bir gözyaşı deniz olduğunda çok geç olacağı muhtemel değil kesin bir kanıdır!O zaman fırtınaya kürek açıp da bir arpa boyu yol gidemediğinizi görürsünüz…Kelebeklerin ömrünü, inançları, hangi mevsimde yaşadığınızı anımsayın!


Çünkü, insanların ömrü aslında her şeyden kısadır.Biz fark etmesek de belki kelebeklerinkinden bile…Tabi ki her kelebeğin ömrü bir gün değildir.Belki daha az, belki daha fazla…Bu yönden insanlara benziyorlar aslında.Biraz da nasıl yaşadığına bağlı, ne kadar kanat çırptığına…


Hayat, aslında bir nevi kanat çırpmaktır, bazen düşmek bazen de uçmaktır! Ne engel görürsen gör. Somuttur aslında. Hani savaşlar okuduk tarih dersinde, gördük. Orada bir kolunu kaybeden askerler diğerine inandılar. İnandılar! Bu somut bir nedendi. Acı çekmek de bir nedendir, somut gözyaşlarına dönüştüğünde. “ Ama asla bir engel değildir.” falan diyemeyeceğim.Engeldir, yıkılması gereken çok kalın bir duvar gibi.Yıkmak için sarf ettiğimiz güç hiçbir zaman kayıp olmamıştır ya.Aksine kendimize olan güvenimizin artmasıdır.


Hayatta her şey siyah ile beyaz kadar net değildir, griler de vardır.Ama bu griler de alternatif anlamına gelemez, engeldir.Engeldir, yıkana kadar…Evet ve hayır gibi net değildir hayat, görebileceğimiz kadar net ifade etmez kendini.Ne kabul, ne de reddedebilirsin…
İkisini ayıran çizgidedir netlik. Örneğin doğru ve yanlış, aydınlık ve karanlık gibi.Belki her şey daha kolay olurdu bu çizgiyi görebilseydik.Nettir belki evet ama somut değildir.Belki duygudur, histir, engeldir.Yıkmak için yine inanç ve sabır gerekir.Kolay değildir! Hislerle yok edebileceğimiz her şey hislerden doğar.Yani bir bakıma engel deyip caydığımız fikirler kendi kendimize oynadığımız bir oyundur! Yıkmamız gerekir zor olsa da.Ama yıkınca…
Engelleri yıkmak, uzunca bir iskeleden tüm sıkıntıları denize atmak gibidir.Çok zorlanırız,dayanamayabiliriz de.Başka seçeneğimiz yoktur, mecburuzdur onları atmaya.İskeleyse bu yükü taşımak için çok uzundur.Amacını bulamadıysan tabi…İyiyle kötüyü ayırt etme ağacından bir meyve yiyeyim deme sakın, o zaman ölürsün! Eğer hala yemediysen çık merdivenlerini ağır ağır iskelenin. İnan Onları atınca her şey değişir.İşte o zaman rüzgarı hissederiz!


İnancın kuvvetli hissettirdiği o tatlı meltemi.Başka hiçbir şeye benzemez.Özgürlüğü ele aldığımızın verdiği güce güveniriz.Özgürlüğü ele almak, engelleri aşmakla aynı hissi verir.
Bir büyüdür bu, hissetmesi en kolayı ama reddedemesin. Kabul de edemezsin ya başka bir konu o…


Engelleri aşmak kısa ve zordur, hayat gibi…Zordur kanat çırpmak fırtınaya karşı, güneşi görsek de.Somuttur her şeyden fazla, nettir engeller gibi.Özgürdür ve hayat bir iskeleyse eski tahtalar engel olamaz yürümemize.Meltemini yakından bildiğimiz zaferdir, özgürlüktür. Çünkü daha önce tatmışızdır, hayata gözlerimizi açtığımız gibi.Zafere giden yoldaki engelleri silmektir bazen hayat.


Bir evreden sonra her şey dala kolaydır.Ama kullandığımız düşünceleri seçmek zorunda kalabiliriz.Her şey değişebilir bir anda.Engel burada başlar, yıkamazsanız.Kimi de fark etmeden hepsini yıkmıştır.Her soluğu almak kadar kolay, yüzüne meltemi çarptığında, matemini işlediğinde…Özgürlükte bile içten içe haykıran bir hüzün vardır.Bu da hayatın derinindeki sevinci aramak için.Bulduğunda engel falan göremezsin artık.Şimdi hayat önüne serpilmiş bir nebze sonbahardır.Belki de tek engelin ıslak yapraklar olur.İnancını kaybetmemen için…Eğer kaybedersen, her şey engeldir artık sana!
Cansu dedim ben içimizdeki inanca.Can suyumuzdur o.İsimsiz binlerce ruh taşırız içimizde, bu da onlardan sadece biriydi.Cansu bir kelebekti.
Hepimiz bir kelebeğiz.Nereye uçarsak uçalım.Eğer bir gün insanları ciddiye alırsanız engelleri düşünün ya da hayatı…Onlara gülümseyin, her şey değişecek.Şimdi engel kalmaz.Çünkü hala hayata sarılabilecek iki kolumuz,ona açılan gözlerimiz ve bizi ayakta tutan bacaklarımız var.Engelleri bunlar yıkar

dalga

***
senin aşkın bana meleklerin değneğiyle yazılmış bir kabus.
belki de bi hayal.
duvarlarında hüzün
sessizliğinde senin bakışların var.

***

Uyan uçurum

Kaçarken daha da sınıra yaklaşmışız
kurtulmak elimdeyken
düşmek üzereyiz
çırpınmak nafile
biz sadece beklerken yaşlanmışız

ağlama ipek gözlü kurt
oysa daha dün görüyrum
seni bir parkta
kuru ağacın altında
ağlıyorsun, haykırıyorsun
boşa kanat sallıyorsun!
hala anlamıyorsun?

düşün uçurumun kenarında
mavi uçurum, kırmızı deniz
neden uğraştık savaştık
bir ölüm uğruna
sonsuzluğu bilirken
sonu bekledik?
neden böyle bir yer düşledik?

özgürlüğe uzakken esirlikten kaçtık
uçurumun kenarındasın
kısa ömürlü yılan
bir kelebek gibi

yaşam çok uzun neden
esir oldun bu güce esinken
tohum açmadan filizlenen
çiçeğe inanç çok mu kolay?

yurdunu kaybetmiş kalpsiz
hayaller sonu ağlatmış
uyanamayan uçurumun rüyasında

usulca sesler geliyor bir çocuktan
belki de ağlıyor kim bilir
bir keman telinde yürüyor
oyunun içindeymiş gibi umursamıyor

bu oyun değil
anla
hayat!
gerçek değil ki filizlenen
birden
yürek mi sönen
yoksa umutlar mı?

az önce alev alev
kurtulmak elindeyken
uçurumun kenarında
şimdi çırpınıyorsun

sıraylamı düş oyunu
yoksa gerçekmi
vefanın çilenin sırası
çünkü hayat
iki üç top numarası, çünkü hile

yok başka çare
çırpma kanat
alacalı meltem sahiline
hani ardında güneş batan
sakin değil fırtınalı göl
belki olamayacakki yarın
dört yanı deniz miydi buranın?
yıllarca görmediğim adalar
şimdi orada
sehpanın koyuluğunda yüzüyorlar..

durmak elindeyken neyine ulu filiz coşmak
ağlıyor gülerken o
af diliyor kaptandan
yalvarıyor bir çare
o sessizken haykırıyor
işe yaramıyor
o hala uçurumun kenarında uyuyor

uyan melek çocuk uyan
hayatın son bulacak uyanmazsan
sakın ağlama
gözyaşların gerekli bize
bir iki gülücük kurataracaksa düşmekten
hadi gül
ayaklandı yürüyor umutlar
yıldızlar seninle
ve onlar
şahit aya bu gece

sen şimdi gidiyorsun GİT
gözlerin durur mu hiç
onlar da gidiyor elbet
gitsinler
acımasızca vururlar hançeri kalbime
ancak şunu bilki sen
gözlerin olmadan yaşayamam ben
GİTME!